Günlük Burç Yorumları

26 Ağustos 2010 Perşembe

Ön cam çatlağı





Geçen hafta arabamın ön camındaki ufak bir çatlak sıcakların etkisiyle uzamaya başlayınca bugün gittiğim oto-camcısında tesadüfen eski bir hastamla karşılaştım. Kendisine:
"Sıvı camla çatlakları tamir ettiklerini söylüyorlar. Bu cam tamir edilebilir mi?" diye sordum



"Hayır bu çatlak yürüyüp gitmiş, buna hiçbir şey yapılamaz. Zaten o tamir ediyoruz dedikleri de sadece görüntü açısından düzeltme. Camın içine Japon yapıştırıcısı gibi bir malzeme doldurup zımparalıyorlar. Çatlak yerinde duruyor, sıcak soğuk değişikliği olduğunda yine uzar gider" dedi
"Peki çatlağı etrafını çizmenin bir faydası olur mu?" dedim
"Teorik olarak çizdiğimiz kenarın havını alabilsek, yani yuvarlatabilsek olur ama çatlağın içini zımparalamak mümkün olmadığından elmasla çizdiğimiz çizginin kenarlarında da ufak çıtlamalar oluyor. Bu sefer ısı farklarıyla, ya da süratli giderken ön camda olan hava basıncıyla çizdiğimiz çizgiden kaynaklanan çatlaklar oluyor" dedi


"Basınçlı kumla çizilse?" diye sordum.
"Olmaz, cama sadece ısıyla müdahele edilebiliyor. Siz bu camı değiştireceksiniz. Kaskonuz varsa hemen ücretsiz değiştiririz. O kadar ki bazen ufacık nokta gibi çıtlamalar yüzünden camını kaskodan değiştirtenler oluyor." dedi



"Kaskom yok. O zaman ikinci el çıkma cam bulunuyordur" dedim
"Hayır bulunmaz, zira bizim kaskodan parayı alabilmemiz için arabanın camı kırık halde, camsız ve yeni camla fotoğraflarını çekmemiz gerekiyor. Bu nedenle ufak tefek noktaların üzerine çekiçle vurup cama büyük taş çarpmış hale getiriyoruz. Bence lüzumsuz bir iş, arabanın orjinalliğini bozuyorlar" dedi



"Takılan cam orjinalinden farklı mı?" diye sordum
"Hayır bütün camlar aynı kalitededir. Hatta Türk camı en kalitelisidir. Üzerindeki marka değişiyor. Eskiden farkediyordu. Camı ısıtıp bombeliğini verdikten sonra hızlı soğutursanız kırılınca unufak olur, eskiden öyleydi. Şimdi yavaş soğutuluyor ayrıca iki kat camın arasında şeffaf bir vinyl tabakası var, bu da kırılan camın dağılmasını engelliyor. Sizin dıştaki cam kırılmış, içerdeki sağlam" dedi



"Ben ne yapayım şimdi?" diye sordum
"Bence hiçbirşey yapmayın, bu camlar sizi yolda bırakmaz. Eğer çatlak görüşü engelleyecek şekilde uzarsa o zaman değiştirirsiniz, çünkü öyle olursa aracınız muayeneden geçemiyor" dedi

12 Ağustos 2010 Perşembe

zavallı telefon





Bugün eşinin sinirliliğinden yakınan bir hanım kocasını muayeneye getirdi.
Kadından dışarı çıkmasını rica ettikten sonra gençliğinde epey yapılı olduğu belli olan adama ne yakınması olduğunu sordum.
"Doktor Bey benim işim çok stresli, bende de düzgün yapılmayan işe tahammül yok. Bir anda sinirleniyor, bağırıyor, elimdeki cep telefonunu fırlatıp kırıyorum" dedi


"Kaç telefon kırdınız şimdiye kadar?" diye sordum
"Ohoo, yüzü geçmiştir" dedi
"Telefonları toptan mı alıyorsunuz?" diye sordum
"Hayır çocuğu gönderiyorum, aşağıda telefoncu var, bir tane alıp geliyor " dedi
"İkinci el mi?" dedim
"Yok başkasının kullandığı telefonu kullanamam" dedi
"Özellikle ucuz modelleri mi seçiyorsunuz?" dedim
"Artık ne getirirlerse... Öyle ucuzuna da bakmıyorum" dedi


"Cep telefonu çıkmadan önce ne yapıyordunuz?" diye sordum
Masamın üstündeki telefonu işaret ederek;
"Bu telefonları patlatıyordum. Hala da yapıyorum, çekmecemde sürekli yedek telefonlar olur. Bunlar da ahizeyi tepesine sertçe vurunca patlıyor" dedi
"Peki telefonu kırdıktan sonra siniriniz geçiyor mu, yoksa gün içinde aynı konuyu düşünmeye devam ediyor musunuz?" diye sordum
"Hayır benim sinirim öyle anlık, parlayıp geçiyor. Zaten içimde tutsam hasta olurum" dedi


Gerçekten de muayenesinde ruh sağlığını yerinde bulduğumdan ilaç vermedim, öfke kontrolü için spor yapmasını önerdim.
Eşine de bu durumun bir hastalık değil kişilik özelliği olduğunu ve değişmesinin pek zor olduğunu anlattım.
"Hakısınız Doktor Bey. O içinde tutmadığından çok sağlıklı da dışı bizi hasta ediyor" dedi



Fotoğraflar
cep telefonu fırlatma yarışmasından

10 Ağustos 2010 Salı

elektrik dağıtımı




Bugün ishal yakınması ile başvuran bir Tedaş görevlisine
" Nedir bu elektrik dağıtım ihalesi? Nereden kazanılıyor bu kadar para?" diye sordum
"Devlet Tedaş'ı bölgelere göre adlandırdı ve bu bölgeleri peyderpey satıyor. İzmir Manisa bölgesindeki şirketin adı Gediz Elektrik Dağıtım ama yine Tedaş'a at bir şirket. Bu şirket elektriği EİAŞ 'tan 13 kuruşa alıyor, masraflar kendine ait olmak üzere halka 26 kuruşa satıyor. Aradaki fark kendisine kalıyor. " dedi
" Peki bu kadar büyük paralar mı dönüyor bu işte?" diye sordum


" Şöyle söyleyeyim Gediz Elektriğin aylık cirosu da, yıllık bakım masrafı da 30 milyon lira. Devlet bu bakım ve yeni tesis masrafının bir kısmını ödemeyi taahhüt ediyor. Ayrıca kaçak elektrik ve tahsil edilemeyen fatura miktarları çok fazla. Devlet 'Kaçağı önle, kazancın yarısı direk senin olsun' diyor. İzmir'de kaçak elektrik oranı % 6 ama Diyarbakır'da %64 . Aslında bunu önlemek zor da değil, anlaşmalı avukatlarını gönderip ihtar edip abone yapacaksın." dedi
" Peki Tedaş niye yapmıyor o zaman? " diye sordum
" Devlet işletmesi, ne de olsa politikadan etkileniyor. Mesela seçim dönemlerinde tarımsal sulama elektriğini kesmeyin diye yazı gelir. Ayrıca belediyelerin hiçbiri elektrik parası ödemiyor. En küçük belediyenin bile korkunç miktarlarda elektrik borcu var. Şimdi özelleştirmeyi alan şirket bu paraları tahsil edecek" dedi
"O zaman belediyeler maaş ödeyemez duruma gelmez mi? " diye sordum
"Sonuçta parayı onlar ödemeyecek ki. Belediyeler ağlayacak, İller Bankası ödeyecek "
dedi




" Bu satıştan sonra elektrik fiyatları gerçekten artar mı? " diye sordum
" Fiyatı Elektrik Piyasası denetleme Kurulu belirliyor, onu ikna ederlerse artar. Şirketin kazancı sadece elektrikten değil, görünmeyen pek çok kalem var:
Örneğin inşaatların kendi şirketlerine yaptırılması, direklere reklam alınması, ya da ekstra ücretle özel bakım yapılması gibi kalemlerden de büyük gelir sağlanabilir." dedi
" Özel bakım nedir? " diye sordum



" Diyelim bir hastanenin elektrik sisteminde sorun var, acilen hallolmasını istiyor. Oraya hizmet verip bedelini tahsil ediyorsunuz. Yatırımlarla ilgili de bir 35 madde koyuldu. Buna göre mesela siz binanızı yaptınız, biran önce elektrik bağlatmak istiyorsunuz. Size diyor ki trafoyu sen yap ben elektrik faturandan düşeyim. Ancak bunu faturanın öyle küçük bir yüzdesinden düşüyor ki, yatırdığınız parayı geri almanız 30 yılı bulabilir, tabi ömrünüz yeterse... " dedi

İshali viral tabiatta göründüğünden bunun vücudun bir savunma mekanizması olduğunu anlattım, ilaç vermedim ve bol sıvı tüketmesini önerdim.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

T 9





Bugün başparmağında ağrı ve şişlik yakınması ile başvuran bir genç kıza parmağını zorlayıp zorlamadığını sordum.
Son zamanlarda erkek arkadaşımla biraz fazla mesajlaştık, ondan olabilir dedi.
“Ne kadar mesajlaştınız mesela?” dedim
“Günde 200-300 oluyordu ama artık azalttım, yazmıyorum” dedi




“Ne kadar azalttınız?” diye sordum
“Elliyi geçmez” dedi
“Bu kadar mesaj yazmak çok vakit almıyor mu?” diye sordum
“İki elimle ve T9’layazıyorum, daha pratik oluyor” dedi




“T9 nedir?” diye sordum
“Otomatik mesaj tamamlama. Mesela ‘baba’ yazmak için normalde 2 tuşuna 6 kez basmak gerekirken bu moda 4 kez basılıyor, baba çıkıyor” dedi ve anlamadığımı söyleyince telefonunu çıkartıp gösterdi. Telefon basılan tuşlara göre sık kullanılan kelimelerin içinden en olası sonucu getiriyormuş.
“Ya yanlış kelime gelirse?” dedim
“Sürekli yazdığımı kontrol edip yanlış olursa siliyorum” dedi




Başparmağındaki yakınmaların zorlanmaya bağlı olduğunu, bunun için bu parmaklarını kullanmamasını, ille de mesaj yazmak istiyorsa diğer parmakları ile yazmasını söyledim ve sağ elinin başparmağını dinlendirmek için atele aldım.

27 Temmuz 2010 Salı

google yasağı




Bugün piknik sonrası allerji yakınması ile başvuran bir bilgi işlem sorumlusuna
"Ne oldu da Google'ın bütün servisleri kapandı?" diye sordum
"Google tüm servislerini tek IP numarasına yükleyince Youtube'un yanı sıra Earth, Translate, Picasa gibi servisleri de yasaklanmış oldu.





Devlet de yasağı sıkılaştırdı, eskiden DNS ayarları değiştirilerek girilirken şimdi sistemde hosts dosyasını değiştirmek gerekiyor" dedi
"Siz sorumlu olduğunuz kurumda çalışanlara bu servisleri açabilirsiniz yani?" dedim
"Evet ama yasağı delmiş oluruz, o yüzden yapmıyoruz" dedi



"Google Türkiye'yi zorlamak için mi bu adresleri birleştirdi?" diye sordum
"Hayır canım, adamların teknik politikaları bu. Türkiye'de olacağız diye bir kaygıları yok ki. Rahat çalışamıyoruz diye devasa Çin pazarından bile çıktılar" dedi
"Esas anlaşmazlık nerden kaynaklanıyor?" diye sordum
"Youtube'un şikayet üzerine çalışan bir denetim sistemi var. Şikayet edilen videoyu kaldırıyor, ama sadece Türkiye'den kaldırıyor. Biz de diyoruz ki tüm dünyadan kaldır. Bunu kabul edersek sansür olur diyorlar. Bunu yasaklatan da ADD, televizyonda gördüm, şikayet eden kişi ben 'Atatürk'e laf söyletmem, sonu nereye varırsa varsın' diyordu" dedi




"Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?" dedim
"Bunu yasaklayamazsınız. Biz görmüyoruz ama bütün dünya görüyor.
Bakın Doktor bey, ben doktoramı yurt dışında yaptım. Oraya ilk gittiğimde herkes bana Geceyarısı Ekspresi filmini soruyordu, ben ise hiç bir şey söyleyemiyor, Türkiye'yi savunamıyordum, çünkü film burada yasaklı olduğundan seyretmemiştim, bir fikrim yoktu. Filmi bütün dünya izlemiş biz yurtiçinde yasaklamışız, bunun ne anlamı var? Bu da aynı şey!" dedi

Kaşıntısı için Terfenadin tb 1x1 yazdım ve özellikle çam ağaçlarının altından uzak durmasını önerdim.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

evde sabun yapımı





Haftasonu katıldığım ROCK-A festivalinin sosyal etkinlikler bölümünde hep merak ettiğim evde sabun yapımını öğrendim.
Dutlar Ekoköyü' nden gelen bir katılımcının anlattığına göre sabun yapmak için öncelikle Potasyum hidroksit içeren kostikli su elde etmek gerekiyormuş. Bunun evde yapımı için bir miktar odun külünü (kömürünü değil) suyun içinde mümkün olduğunca uzun süre bekletip süzdükten sonra kalan suyu buharlaştırarak (ocakta veya ekolojik yöntem tercih edilirse güneşin altında) oldukça derişik bir bazik sıvı elde edecekmişiz..


Daha sonra zeytinyağını kaynatıp içine bu hazırladığımız kül suyundan azar azar ilave ederek pelte kıvamına gelince önceden hazırladığımız kalıplara dökerek soğumaya bırakacak, bir gün kadar soğuyan sabun kalıplar halinde parçaladıktan sonra sabun tozu ve sıvı sabun yapımı için rendeleyerek çamaşır-bulaşık makinesinde toz halinde kullanılırken, sıvı sabun yapmak için yine küllü suyun içinde bir gün kadar bırakacakmışız.
Gösterdikleri örnekler de gerçekten sıvı sabun kıvamında ve görüntüsündeydi.
Sabuna koku vermek için lavanta, defne, bıttım gibi bitkisel yağlar eklemek mümkünmüş.


Bulaşık makinesi deterjanı olarak kullanılırken bardakları matlaştırdığı için yanına parlatıcı olarak elma sirkesi ya da limon kabukları koymak gerekiyormuş.
"Peki ama zeytinyağı çok pahalı bir madde. Böyle sabun üretmek çok maliyetli olmuyor mu?" diye sordum
"Bu sabunu yemeklik yağdan değil ağacın dibine dökülen kurtlu zeytinlerden sıkılan dip yağından yapıyoruz. Her yağhanede bulunan bu yenemeyecek kadar asitli yağın litresi 1.5 lira. Eğer üreticiden alırsanız 50 kuruş. Ekolojik olmanın yanı sıra neredeyse bedavaya evinizin bütün sabun deterjan ihtiyacını karşılayabiliyorsunuz." dediler.





"Bu yağ hiçbir şekilde yenemiyor mu?" dedim
"Büyük fabrikalarda rafine edilirse rafine zeytinyağı olarak satılıyor. %70 rafine zeytinyağına, %30 oranında sızma katılınca da riviera yağı oluyor" diye yanıtladılar
"Kızartma yağlarından da sabun yapılabilir mi?" diye soranlar oldu
"Eğer yağ vasfını kaybedecek kadar yanmışsa olmaz. Yanmamışsa da önce rafine etmek gerekir ki bu da büyük fabrikaların işi" dediler.

9 Temmuz 2010 Cuma

tek yumurta ikizi





Bugün soğuk algınlığı yakınmasıyla başvuran bir hasta ile aynı soyadında ve aynı doğum tarihinde bir kişi daha olduğunu görünce
"İkiziniz mi var?" dedim
"Evet tek yumurta ikizim var, birbirmimizin tıpatıp aynısıyız, ama şimdi o başka yerde" dedi



"Filmlerdeki gibi bu benzerlikten yararlandığınız oldu mu?" diye sordum
"Okulda sınavlara birbirimizin yerine girerdik. 10 ders varsa beşini ben, beşini o çalışır, sadece çalıştığımız derslerin sınavına girerdik" dedi
"Telepati de oluyor mu aranızda?" diye sordum
"Eskiden, çocukken çok oluyormuş. Annem birimizin kafasına vurduğunda diğeri kafasını tutup ağlarmış. Aynı rüyaları gördüğümüz de çok oluyordu" dedi
"Nasıl bir duygu insanın tıpatıp aynı bir eşinin olması?" diye sordum



"Çok güzel bir şey. Başka kardeşlerimiz de var ama bizim ilişkimiz bambaşka. Bir kere doğumundan itibaren en iyi arkadaşın hep yanında. Herşeyi paylaşıyorsun." dedi
"Hiç kötü yanı yok mu?" diye sordum
"Hep aynı kızdan hoşlanıyorsun, o kötü!" dedi