Geçen hafta Mersinli bir hastam elinde bir torba ile çıkageldi. "Doktor Bey Anamur'daki bahçemden size muz getirdim" dedi "Niye zahmet ettiniz, ta oradan buraya taşımışsınız" dedim "Zaten para ettiği yok eşe dosta dağıtıyoruz. Bize maliyeti kiloda 1 lirayı buluyor, şu anda toptan fiyatı 120 kuruş" dedi Paketi açıp muzların boyutlarını görünce "Bunlar yerli muz diye satılanlardan çok büyük ama..." dedim "Bunlar serada yetişiyor da ondan.
Ayrıca her sene muz ağacı birden fazla meyveli dal verir. Biz en sağlıklı dalı ayırıp diğerlerini kökünden keseriz.
Böylece tek hevenkte hem daha çok, hem de daha kaliteli muz olur. Tek ağaçtan 90 kiloya kadar ürün aldığımız oluyor" dedi Hediyesi için teşekkür ettikten sonra bir daha böyle bir zahmete girmemesini rica ettim.
Bugün ilaç yazdırmaya gelen bir hasta gemi sayahatinden döndüğünü söyleyince "Nasıl memnun kaldınız mı?" diye sordum "Çok memnun kaldık, ilk fırsatta yine gitmek istiyoruz. Geceleri hep yol yapıyor, sabah limana inip geziyorsun. Vize de gerekmiyor" dedi "Vizesiz nasıl geziliyor?" diye sordum "Gemide pasaportları alıp manyetik bir kart veriyorlar. Şehre onunla çıkıyorsun. Böylece geri dönmeyen olursa hemen anlaşılıyor. Bizim gruptan birisi gemiye dönüş saatini şaşırmış da büyük olay oldu, polisler falan geldi." dedi
"Söylenen ücretlerden başka bahşiş gibi gizli ücretler de oluyormuş, öyle mi?" dedim "Kişi başı günlük 7 euro bahşiş var, ama biz yolunu öğrendik. Bir dilekçe yazıp şu kadar bahşiş vermek istiyorum diyorsun. Mesela biz kişi başı 10 euro vermek istediğimizi yazdık. Turun sonunda ekstreye baktık 10 euro düşmüşler. Dilekçe vermeseydik 8 günde 56 euro verecektik. Bu sayede 92 euro cebimizde kaldı. Hizmetleri güzeldi ama zorunlu bahşiş hoş birşey değil" dedi
Bugün öksürük nedeniyle başvuran bir direksiyon öğretmenine
"Geçenlerde bir arkadaşım ehliyet sınavına girdi. Derslere hiç katılmadığı gibi sınavda da bir parselin etrafında tek tur dönmüşler. Söylediğine göre 4 kez sağa dönmüş, sınav bitmiş. Geri gitmesini, parketmesini, yokuşta kalkmasını falan hiç sormamışlar, zaten sınav yapılan alanda öyle yokuş falan da yokmuş. Eskiden böyle değildi ehliyet sınavları. Neden değişti?" diye sordum
"Milli Eğitime verildikten sonra böyle oldu. Gerçekten de söylediğiniz gibi artık her isteyen kolayca ehliyet alabiliyor ama araba kullanabiliyor mu dersen o yok. Zaten sınavı yapanların arasında bile araba kullanamayan var" dedi
"Nasıl yani, kim yapıyor sınavı?" diye sordum
"Ehliyeti olan öğretmenler, sırayla gelip sınava giriyorlar. Araçta adaydan başka adayın direksiyon hocası ve arkada iki ehliyetli öğretmen oluyor" dedi
"Yani bu öğretmenlere konu ile ilgili bir eğitim verilmeden mi sınav yaptırılıyor?" diye sordum
"Evet, zaten bu işe geçici görevle geliyorlar. Aynı zamanda okulda normal derslerine de giriyorlar . Bu düzenlemeleri yapanlar hiç düşünmüyor, böyle kolayca ehliyet alanlar bir gün kendilerini veya ailelerini ezecek" dedi
Muayenesi sonucunda öksürüğünün içtiği sigaradan kaynaklandığını söyledim ve özellikle kendisininki gibi bir meslekte sigara içmenin handikaplarından bahsederek sigarayı bırakmasını önerdim.
Geçen hafta arabamın ön camındaki ufak bir çatlak sıcakların etkisiyle uzamaya başlayınca bugün gittiğim oto-camcısında tesadüfen eski bir hastamla karşılaştım. Kendisine: "Sıvı camla çatlakları tamir ettiklerini söylüyorlar. Bu cam tamir edilebilir mi?" diye sordum
"Hayır bu çatlak yürüyüp gitmiş, buna hiçbir şey yapılamaz. Zaten o tamir ediyoruz dedikleri de sadece görüntü açısından düzeltme. Camın içine Japon yapıştırıcısı gibi bir malzeme doldurup zımparalıyorlar. Çatlak yerinde duruyor, sıcak soğuk değişikliği olduğunda yine uzar gider" dedi "Peki çatlağı etrafını çizmenin bir faydası olur mu?" dedim "Teorik olarak çizdiğimiz kenarın havını alabilsek, yani yuvarlatabilsek olur ama çatlağın içini zımparalamak mümkün olmadığından elmasla çizdiğimiz çizginin kenarlarında da ufak çıtlamalar oluyor. Bu sefer ısı farklarıyla, ya da süratli giderken ön camda olan hava basıncıyla çizdiğimiz çizgiden kaynaklanan çatlaklar oluyor" dedi
"Basınçlı kumla çizilse?" diye sordum. "Olmaz, cama sadece ısıyla müdahele edilebiliyor. Siz bu camı değiştireceksiniz. Kaskonuz varsa hemen ücretsiz değiştiririz. O kadar ki bazen ufacık nokta gibi çıtlamalar yüzünden camını kaskodan değiştirtenler oluyor." dedi
"Kaskom yok. O zaman ikinci el çıkma cam bulunuyordur" dedim "Hayır bulunmaz, zira bizim kaskodan parayı alabilmemiz için arabanın camı kırık halde, camsız ve yeni camla fotoğraflarını çekmemiz gerekiyor. Bu nedenle ufak tefek noktaların üzerine çekiçle vurup cama büyük taş çarpmış hale getiriyoruz. Bence lüzumsuz bir iş, arabanın orjinalliğini bozuyorlar" dedi
"Takılan cam orjinalinden farklı mı?" diye sordum "Hayır bütün camlar aynı kalitededir. Hatta Türk camı en kalitelisidir. Üzerindeki marka değişiyor. Eskiden farkediyordu. Camı ısıtıp bombeliğini verdikten sonra hızlı soğutursanız kırılınca unufak olur, eskiden öyleydi. Şimdi yavaş soğutuluyor ayrıca iki kat camın arasında şeffaf bir vinyl tabakası var, bu da kırılan camın dağılmasını engelliyor. Sizin dıştaki cam kırılmış, içerdeki sağlam" dedi
"Ben ne yapayım şimdi?" diye sordum "Bence hiçbirşey yapmayın, bu camlar sizi yolda bırakmaz. Eğer çatlak görüşü engelleyecek şekilde uzarsa o zaman değiştirirsiniz, çünkü öyle olursa aracınız muayeneden geçemiyor" dedi
Bugün eşinin sinirliliğinden yakınan bir hanım kocasını muayeneye getirdi. Kadından dışarı çıkmasını rica ettikten sonra gençliğinde epey yapılı olduğu belli olan adama ne yakınması olduğunu sordum. "Doktor Bey benim işim çok stresli, bende de düzgün yapılmayan işe tahammül yok. Bir anda sinirleniyor, bağırıyor, elimdeki cep telefonunu fırlatıp kırıyorum" dedi
"Kaç telefon kırdınız şimdiye kadar?" diye sordum "Ohoo, yüzü geçmiştir" dedi "Telefonları toptan mı alıyorsunuz?" diye sordum "Hayır çocuğu gönderiyorum, aşağıda telefoncu var, bir tane alıp geliyor " dedi "İkinci el mi?" dedim "Yok başkasının kullandığı telefonu kullanamam" dedi "Özellikle ucuz modelleri mi seçiyorsunuz?" dedim "Artık ne getirirlerse... Öyle ucuzuna da bakmıyorum" dedi
"Cep telefonu çıkmadan önce ne yapıyordunuz?" diye sordum Masamın üstündeki telefonu işaret ederek; "Bu telefonları patlatıyordum. Hala da yapıyorum, çekmecemde sürekli yedek telefonlar olur. Bunlar da ahizeyi tepesine sertçe vurunca patlıyor" dedi "Peki telefonu kırdıktan sonra siniriniz geçiyor mu, yoksa gün içinde aynı konuyu düşünmeye devam ediyor musunuz?" diye sordum "Hayır benim sinirim öyle anlık, parlayıp geçiyor. Zaten içimde tutsam hasta olurum" dedi
Gerçekten de muayenesinde ruh sağlığını yerinde bulduğumdan ilaç vermedim, öfke kontrolü için spor yapmasını önerdim. Eşine de bu durumun bir hastalık değil kişilik özelliği olduğunu ve değişmesinin pek zor olduğunu anlattım. "Hakısınız Doktor Bey. O içinde tutmadığından çok sağlıklı da dışı bizi hasta ediyor" dedi
Bugün ishal yakınması ile başvuran bir Tedaş görevlisine " Nedir bu elektrik dağıtım ihalesi? Nereden kazanılıyor bu kadar para?" diye sordum "Devlet Tedaş'ı bölgelere göre adlandırdı ve bu bölgeleri peyderpey satıyor. İzmir Manisa bölgesindeki şirketin adı Gediz Elektrik Dağıtım ama yine Tedaş'a at bir şirket. Bu şirket elektriği EİAŞ 'tan 13 kuruşa alıyor, masraflar kendine ait olmak üzere halka 26 kuruşa satıyor. Aradaki fark kendisine kalıyor. " dedi " Peki bu kadar büyük paralar mı dönüyor bu işte?" diye sordum
" Şöyle söyleyeyim Gediz Elektriğin aylık cirosu da, yıllık bakım masrafı da 30 milyon lira. Devlet bu bakım ve yeni tesis masrafının bir kısmını ödemeyi taahhüt ediyor. Ayrıca kaçak elektrik ve tahsil edilemeyen fatura miktarları çok fazla. Devlet 'Kaçağı önle, kazancın yarısı direk senin olsun' diyor. İzmir'de kaçak elektrik oranı % 6 ama Diyarbakır'da %64 . Aslında bunu önlemek zor da değil, anlaşmalı avukatlarını gönderip ihtar edip abone yapacaksın." dedi " Peki Tedaş niye yapmıyor o zaman? " diye sordum " Devlet işletmesi, ne de olsa politikadan etkileniyor. Mesela seçim dönemlerinde tarımsal sulama elektriğini kesmeyin diye yazı gelir. Ayrıca belediyelerin hiçbiri elektrik parası ödemiyor. En küçük belediyenin bile korkunç miktarlarda elektrik borcu var. Şimdi özelleştirmeyi alan şirket bu paraları tahsil edecek" dedi "O zaman belediyeler maaş ödeyemez duruma gelmez mi? " diye sordum "Sonuçta parayı onlar ödemeyecek ki. Belediyeler ağlayacak, İller Bankası ödeyecek " dedi
" Bu satıştan sonra elektrik fiyatları gerçekten artar mı? " diye sordum
" Fiyatı Elektrik Piyasası denetleme Kurulu belirliyor, onu ikna ederlerse artar. Şirketin kazancı sadece elektrikten değil, görünmeyen pek çok kalem var:
Örneğin inşaatların kendi şirketlerine yaptırılması, direklere reklam alınması, ya da ekstra ücretle özel bakım yapılması gibi kalemlerden de büyük gelir sağlanabilir." dedi " Özel bakım nedir? " diye sordum
" Diyelim bir hastanenin elektrik sisteminde sorun var, acilen hallolmasını istiyor. Oraya hizmet verip bedelini tahsil ediyorsunuz. Yatırımlarla ilgili de bir 35 madde koyuldu. Buna göre mesela siz binanızı yaptınız, biran önce elektrik bağlatmak istiyorsunuz. Size diyor ki trafoyu sen yap ben elektrik faturandan düşeyim. Ancak bunu faturanın öyle küçük bir yüzdesinden düşüyor ki, yatırdığınız parayı geri almanız 30 yılı bulabilir, tabi ömrünüz yeterse... " dedi
İshali viral tabiatta göründüğünden bunun vücudun bir savunma mekanizması olduğunu anlattım, ilaç vermedim ve bol sıvı tüketmesini önerdim.
Bugün başparmağında ağrı ve şişlik yakınması ile başvuran bir genç kıza parmağını zorlayıp zorlamadığını sordum. Son zamanlarda erkek arkadaşımla biraz fazla mesajlaştık, ondan olabilir dedi. “Ne kadar mesajlaştınız mesela?” dedim “Günde 200-300 oluyordu ama artık azalttım, yazmıyorum” dedi
“Ne kadar azalttınız?” diye sordum “Elliyi geçmez” dedi “Bu kadar mesaj yazmak çok vakit almıyor mu?” diye sordum “İki elimle ve T9’layazıyorum, daha pratik oluyor” dedi
“T9 nedir?” diye sordum “Otomatik mesaj tamamlama. Mesela ‘baba’ yazmak için normalde 2 tuşuna 6 kez basmak gerekirken bu moda 4 kez basılıyor, baba çıkıyor” dedi ve anlamadığımı söyleyince telefonunu çıkartıp gösterdi. Telefon basılan tuşlara göre sık kullanılan kelimelerin içinden en olası sonucu getiriyormuş. “Ya yanlış kelime gelirse?” dedim “Sürekli yazdığımı kontrol edip yanlış olursa siliyorum” dedi
Başparmağındaki yakınmaların zorlanmaya bağlı olduğunu, bunun için bu parmaklarını kullanmamasını, ille de mesaj yazmak istiyorsa diğer parmakları ile yazmasını söyledim ve sağ elinin başparmağını dinlendirmek için atele aldım.