Günlük Burç Yorumları

21 Haziran 2010 Pazartesi

Kenan Evren-Manisa





Bugün ilaç yazdırmak için başvuran emekli bir öğretmene nereden emekli olduğunu sordum
"Alaşehir'den" dedi
"Kenan Evren İlkokulundan mı?" diye sordum
"Hayır ama Kenan Evren'in mezun olduğu ilkokuldan emekli oldum" dedi
"Ziyarete geldiğinde orada mıydınız?" diye sordum.
"Evet tabi çalışıyordum. İlk geldiğinde okulumuzun müdürü, öğrencimiz olan Evren'in baldızının torununun cebine not koyup okula yardım etmesi için kendisine göndermiş. Bunu duyan Milli Eğitim Müdürü sen nasıl beni çiğneyip böyle bir şey yaparsın diye arkadaşımızı görevden aldı, ne cezalar verdiler. Yıllarca terfi alamadı" dedi



"Yardım oldu mu bari?" diye sordum
"Oldu da bize yaramadı. O zaman için 20 milyon lira gönderildi. Aynı duvarı yap boz derken paralar çarçur oldu, okula bir faydası olmadı. Evren Paşa okulu denetlemeye geleceği gün başka okuldan sıralar, mefruşat getirildi, yerleştirildi.



Denetlemeyi atlattıktan sonra bütün sıralar, vesaire kendi okullarına geri gönderildi. Kimse de bu durumu Kenan Paşa'ya açık etmeye cesaret edemedi" dedi

14 Haziran 2010 Pazartesi

Türkmenistan





Bugün uzun süredir görünmeyen bir hasta kontrole gelince neden geciktiğini sordum
“Yurtdışında, Türkmenistan’daydım” dedi
“Nasıldı Türkmenistan?” diye sordum
“Vallahi ben iş için gittim, bir kamu binasını yaptık, pişman olduk. Kamu binasının parasını alabilmek için 6 ayrı daireden onay alman, o dairelerdeki her düzeydeki memura rüşvet vermen gerekiyor. Ancak bunları tamamladıktan sonra valinin onayına gidiyorsun. Vali ayrıca 10 bin dolar aldı. Ben bizzat verilirken yanındaydım, gayet normal bir şey gibi zarfı alıp cebine koydu. Bu düzen yüzünden pek çok Türk firması batmış zaten” dedi



“Ülke nasıl? Güzel mi? Gitmeye değer mi?” diye sordum
“Memurlar, yöneticiler orada yaşadığından Aşkaabatı imar etmişler, yeşillikler, parklar falan var ama başka şehirlere gidersen berbat! İnsanlar hayvan damı gibi yerlerde 20 yıl önce Sovyetler nasıl bırakmışsa hala öyle sefil yaşıyorlar. Şimdilerde tek tük kamu binası yapılıyor ama kerpiç evlerin arasında sırıtıyor. Ülke bildiğin çöl zaten” dedi
“Yeme içme nasıl, fiyatlar ucuz mu?” diye sordum


“Yemekleri çok yağlı, doğru düzgün lokanta da yok zaten. Bizim buradaki mahalle lokantası taşrada en lüks lokanta sayılıyor. Başkentte Yimpaş'ın yaptığı bir alışveriş merkezi var, herkes oraya gidiyor. Ulaşım çok ucuz. İç hat uçak bileti Türkmenlere 5 , yabancılara 15 dolar. Otobüsler yerli halka bedava, herkese yılda iki üç depo benzin bedava, elektrik bedava, doğalgaz bedava. Zengin ülke ama başka bir şey yok” dedi


Resimler Kazak, Türkmen ve Kırgız Banknotları

9 Haziran 2010 Çarşamba

kilo düşmek






Bugün istirahat isteyen bir öğrenci
"Haftasonu müsabakam var da kilo düşmem lazım" deyince ne kadar kilo düşeceğini sordum
"Fazla değil 2 kilo, bir günde düşerim" dedi
"Bir günde 2 kilo çok değil mi? Nasıl düşüyorsun? " diye sordum
"Daha önce bir haftada 9 kilo düştüm, siklet değiştirmem gerekiyordu. O zaman günde sadece bir paket diyet bisküvi ile bir bardak çay içip her gün 6-7 saat antreman yapmıştım." dedi
"Antremanda ne yapıyorsun?" diye sordum
"15-20 kilometre koşup geri kalan zamanlarda ağırlık çalışıyorum" dedi


Bu şekilde kilo vermenin vücut için çok yıkıcı bir durum olduğunu söyledim ve
"O dokuz kilo verdiğin hafta antreman sırasında ani kalp durması ile hayatını kaybedebilirdin" dedim



"Evet artık bir üst kiloya çıktım, öyle çok aç kalmıyorum, sadece ekmek yemiyorum, yemek yiyorum. Her kilonun bir gediklisi oluyor, o kiloda hep o birinci oluyor. Ben de şimdi kilomu buldum, sürekli birinci oluyorum" dedi


Kendisine sportif başarını elbette çok önemli ve güzel bir şey olduğunu ancak spor yaparken esas konunun sağlığımızı korumak olması gerektiğini gözden kaçırmaması gerektiğini anlattım ve hasta olmadığı için istirahat veremeyeceğimi söyledim.

8 Haziran 2010 Salı

yorgunluk









Bugün müşteriden aldığı parayı alıp almadığını, üstünü verip vermediğini hatırlayamama yakınmasıyla bir bakkal başvurdu.

"Parayı aldım mı, ben size kaç para verdim diye sormaktan utanıyorum artık" dedi

"Kaç saat çalışıyorsunuz?" diye sordum

"Doktor Bey sabah 6:30 gibi dükkanı açıyorum, ekmek gazete geliyor, gece de 12- 1 iş kesilince kapatıyorum. Çalışmaya başlayalı 20 yıla yaklaşıyor, haftada 7 gün bu düzende çalışıyorum. Bazen hanım yerime bakıyor, eve gidip 1-2 saat uyuduğum oluyor, onun dışında ne bayram, ne yılbaşı..." dedi







"Yanınıza bir yardımcı alsanız, ya da Pazar'ları kapatsanız?" dedim

"Kimseye güvenemezsin ki, dükkanda bin çeşit mal var. Satar parayı cebine atar. Pazar günleri de açıyorum çünkü rekabet çok. Müşteri kapalı gördü mü karşıdaki dükkana gider oraya alışır" dedi







Kendisine böyle günde 18 saat ve hiç dinlenmeden çalışmaya hiçbir bünyenin dayanmayacağını, parayı kaçırmayayım derken sağlığından olacağını, en azından Pazar günü çalışmayıp vaktini ailesi ve çocuklarıyla geçirmesini önerdim, ve depresyonu da belirgin olduğundan Fluvoksamin tb 1x1 PO verdim.



1 Haziran 2010 Salı

israil suları











Bugün bir gemi süvarisi ilaçlarını yazdırmak için başvurunca;

"Ne diyorsunuz bu İsrail'in gemi baskınına?" diye sordum

"Yaa, hep böyle yapıyorlar. Bizi de çok taciz edip, rotamızı değiştirtiyorlar. Daha kıyıya 100 mil kala telsizle bilgi istiyorlar. Hem de aynı şeyi kırk defa soruyor. Bütün mürettebatın kimlik bilgileri 100 milde, 50 milde, 20 milde tekrar tekrar soruyor. Bilgilerde çelişki olacak mı diye bakıyorlar. Sonra rotanı değiştirtiyor, Suriye kıyılarına paralel gitmene izin vermiyor, illa da açıktan gelip limana 90 derece ile yaklaşmanı istiyor.







Bu gemiye de anladığım kadarıyla rotasını değiştirmesini ikaz etmişler, değiştirmeyince saldırmışlar. Bir seferinde Astod limanına girerken çıkan bir gemiye yok vermek için rotamızı çevirdik, hemen limandan bir hücumbot çıktı. Biz önce uyanamadık, meğer bizim için çıkmış. Yol vermek için döndük deyince geri döndüler.” dedi







“Peki siz kıyıya 100 mil kala, uluslararası sulardayken bilgi vermek zorunda mısınız?” diye sordum

“Uluslararası sular da sahipsiz değildir. Ülkeler bu suları da kendi aralarında paylaşmışlar, takip ediyorlar. Ama İsrail'den başka böyle 100 milde arayıp da sorgu sual eden ülke yok.” dedi

26 Mayıs 2010 Çarşamba

devrecilik




Bugün kilo alma yakınması ile başvuran bir hastaya risk faktörlerini değerlendirmek amacıyla sigara içip içmediğini sordum.
"Askerlikte içtim, sonra bıraktım" dedi
"Askerde neden başladınız" diye sordum
"Askerliğim biraz sıkıntılıydı. Bir sınır karakolundaydım, bizim karakolda devrecilik vardı" dedi
"Devrecilik nedir?" dedim
"Senden üst devreler hiç bir iş yapmıyorlar, yapmadıkları gibi bir de eziyet ediyorlar. Bütün temizlik, bulaşık, nöbetler sende." dedi


"Komutana neden şikayet etmediniz?" diye sordum
"Komutan da onları tutuyordu. Hatta bize ilk geldiğimiz gün şaka yaptılar. Komutanla üst devreler üniformalarını değiştirmişler. Bize bir yandan kol gibi su akan havuzdaki suyu saatlerce kaşıkla boşalttırdılar.


Barfiks çektirdiler, yerlerde süründürdüler. Bayrak direğindeki bayrağın yönü rüzgardan ötürü hep yurt dışına bakıyordu, ikidebir direğe tırmandırtıp bayrağın yönünü çevirtiyorlardı. Rüzgar estikçe yine dönüyordu, böyle bir sürü mantıksız eziyet işte..." dedi

Kilo vermek için öncelikle şeker ve şeker içeren gıdaları kesmesini, porsiyonlarını küçültmesini, sık sık az az yemesini, ve mutlaka haftada en az üç gün en az 1 saat spor yapmasını önerdim.


Fotoğraflar Nefes filminden

10 Mayıs 2010 Pazartesi

nitrogliserin





Bugün kalp ilaçlarını yazdrımak için başvuran bir hastaya nereden emekli olduğunu sordum.
"Makine Kimya'dan emekliyim" dedi gururla.
"Kırıkkale'den mi? diye sordum
"Hayır Ankara Elmadağ'dan. MKE'nin Kırıkkalede sekiz, Ankara'da üç, bir de Çankırı'da fabrikaları vardır" dedi
"Neden hep İç Anadolu'da, savunma amaçlı mı?" diye sordum
"Olabilir, bilmiyorum" dedi


"Ne üretiyordunuz?" dedim
"Dinamit ve fitil üretiyorduk. Riskli iş, kazası çok. Nitrogliserinle uğraşıyorsun. Biliyorsunuzdur, nitrogliserin taşınırken sarsılırsa patlar" dedi
"Böyle eski bir film vardı, kamyonlarla patlayıcı taşıyorlardı da en sonunda patlıyordu" dedim


"Evet, Dehşet Yolcuları diye çok güzel bir filmdi. Eskiden nitrogliserin yoğurtçular gibi kovalarla taşınırmış. Artık borularla taşınıyor" dedi
"Barut da yapıyor muydunuz?" diye sordum
"İki çeşit barut vardır. Kara barut salkım söğütten yapılır, başka bir şeyden olmaz. Söğüt ağacını fırında kömür haline getirip, ufalayıp, amonyum nitratla karıştırırsan barut olur. Fitillerde bu kullanılır. Nitrogliserinden beyaz barut üretilir, tepmesiz toplarda, dinamitte kullanılır, onun formülü ayrıdır." dedi.



Fotoğraflar adı geçen filmden
Filmle ilgili rahmetli Hızır Tüzel'in yazısı da burada