Günlük Burç Yorumları

politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2011 Pazartesi

muhtarlık 2






“Bizim köy uzun zamandır belde olmak istiyor. Bunun için nüfus sayımında 2000’nin üzerinde kişi sayılması lazım ama bizim köyde epi topu 800 kişi var. Büyükşehirlere göçenlerden sayımda gelmeleri konusunda söz alıyorlar ama yine de sayı 1000’i geçmiyor. Muhtar ve ihtiyar heyeti düşünüp taşınıyor, köylüden para toplayıp gidip Yalova’da biz göçer obası ile anlaşıyorlar. Anlaşmaya göre herkesin yevmiyesi kamyona bindiği anda işlemeye başlıyor, nüfus sayımına kadar ödeniyor.



1000 kişilik Çingen obasını kamyon kasasında köye getirip evlere, ev sahibinin maddi olanağına göre beşer, onar yerleştiriyorlar. Sayımda sorulduğunda da hepsi biz akrabayız, bundan sonra burada kalacağız yanıtı veriyor. Hatta Muhtar’ın bana dediğine göre nüfus hesaplarına göre 2025 kişide kalmış da bir kaza olmasın diye 50 tane de mevtayı yazdırmışlar.” dedi
“Belde olabildiler mi peki?” diye sordum



“Oldular, ama bir dönem. Sonra hükumet yasayı iptal etti, böyle oluşan belediyeleri kaldırdı. Olsun, herkes çok memnun. Ne olacak ki, köyün içme suyu geldi, kanalizasyonu, yolu yapıldı, İller Bankası'ndan krediyle iş makineleri alındı, bundan sonra yine köy olsun, önemli değil” dedi.

6 Şubat 2011 Pazar

muhtarlık






Bugün ilaç yazdırmak çin başvuran emekli bir Uluslararası İlişkiler Profesörüne
"Mübarek'ten sonra Mısır'a demokrasi gelecek mi acaba?” diye sordum
“Bence zor. Bakın bizim iyi kötü 60 yıllık demokrasimiz var. Size seçimlerle ilgili bir örnek vereyim” deyip anlatmaya başladı:
“Ben Ege’nin dağ köylerindenim. Bizim köyde muhtarlık seçimi vakti geldiğinde büyük bir pazarlık başlar. Muhtar olacak kişinin 800 haneli köyde en az 70-80 bin lira harcaması gerekir. Blok oyu olanlarla pazarlık edilir, el sıkışılır. Mesela benim evde 4 oyum var, bin liraya el sıkışıyoruz. yüzü peşin dokuzyüzü seçimden sonra..." dedi


“O dört kişinin oy verdiği nasıl anlaşılıyor” diye sordum
“Her anlaşmaya ayrı bir şifre veriliyor. Mesela bana diyor ki sen ihtiyar heyetinden Ahmet Aga’yı çiz yerine köyün delisi İzzet’i yaz, veya başkasına Mehmet'i çiz Hülya Avşar’ı yaz. Sonuçta köyün delisine 4 oy çıktı mı gidip paranı alıyorsun. İhtiyar heyetini de dengeli çizdiriyorlar ki hepsi seçilsin” dedi
“Para almadan oy veren yok mu yani?” dedim


“Var tabii canım; kemik oylar var, akrabalar falan. Seçim öncesinde her aday ve çevresi toplanır saatlerce fısır fısır, elde hesap makinesi hesap yapar” dedi
“Neden bu kadar önemli muhtar seçilmek? Maddi bir kazanç mı bekliyorlar?” diye sordum
“Yoo, aksine cebinden bile harcar. Muhtarlık köy sosyetesinde gelinebilecek en yüksek konum. Herkesin saygısını kazanırsın, kaymakamla, komutanla yemek yersin, bütün bunlar insanın hoşuna gider” dedi ve bu şekilde seçilen muhtarlarının bir icraatını anlattı:


“Bizim köyle komşu köy arasında sulama konusunda kavga çıkmış, komşu köylüler bizim köyün sulama borularını kırmış. Köylü muhtara, 'Git Kaymakam'a şikayet et!" diye baskı yapıyor. Muhtar köylüye demiş ki:
‘Şimdi ben gidip şikayet etsem beni dilekçe yaz, DSİ’ye git, Adliyeye git diye dolaştırırlar, bir sonuç alamayız. Siz en iyisi beni yarın Kaymakamlığın önünde köy dolmuşundan inerken karşılayın, biraz dövün’


Köylü belirlenen saatte ilçe merkezine gelen muhtarı dolmuştan iner inmez tartaklamaya, 'Hakkımızı aramıyorsun' diye bağırıp çağırmaya başlamış. Muhtar da sözümona kaçarak Kaymakamlığa sığınmış, kendini Kaymakam’ın odasına zor atmış Arkadan kovalayan köylüleri def edip güç bela kapıyı kapatınca Kaymakam heyecanla meseleyi sormuş. Öğrenince hemen konuyu tetkik etmesi için Jandarma Komutanına , kırılan su borularının tamiri için de Özel İdareye emir vermiş. İşleri bir günde hallolmuş. Nasıl Muhtar olmak kolay değil di mi Doktor Bey” dedi
“Bu muhtarın kesin başka hikayesi de vardır ” dedim
“Olmaz mı onu da anlatayım, yarın yazarsınız” dedi

21 Haziran 2010 Pazartesi

Kenan Evren-Manisa





Bugün ilaç yazdırmak için başvuran emekli bir öğretmene nereden emekli olduğunu sordum
"Alaşehir'den" dedi
"Kenan Evren İlkokulundan mı?" diye sordum
"Hayır ama Kenan Evren'in mezun olduğu ilkokuldan emekli oldum" dedi
"Ziyarete geldiğinde orada mıydınız?" diye sordum.
"Evet tabi çalışıyordum. İlk geldiğinde okulumuzun müdürü, öğrencimiz olan Evren'in baldızının torununun cebine not koyup okula yardım etmesi için kendisine göndermiş. Bunu duyan Milli Eğitim Müdürü sen nasıl beni çiğneyip böyle bir şey yaparsın diye arkadaşımızı görevden aldı, ne cezalar verdiler. Yıllarca terfi alamadı" dedi



"Yardım oldu mu bari?" diye sordum
"Oldu da bize yaramadı. O zaman için 20 milyon lira gönderildi. Aynı duvarı yap boz derken paralar çarçur oldu, okula bir faydası olmadı. Evren Paşa okulu denetlemeye geleceği gün başka okuldan sıralar, mefruşat getirildi, yerleştirildi.



Denetlemeyi atlattıktan sonra bütün sıralar, vesaire kendi okullarına geri gönderildi. Kimse de bu durumu Kenan Paşa'ya açık etmeye cesaret edemedi" dedi

1 Haziran 2010 Salı

israil suları











Bugün bir gemi süvarisi ilaçlarını yazdırmak için başvurunca;

"Ne diyorsunuz bu İsrail'in gemi baskınına?" diye sordum

"Yaa, hep böyle yapıyorlar. Bizi de çok taciz edip, rotamızı değiştirtiyorlar. Daha kıyıya 100 mil kala telsizle bilgi istiyorlar. Hem de aynı şeyi kırk defa soruyor. Bütün mürettebatın kimlik bilgileri 100 milde, 50 milde, 20 milde tekrar tekrar soruyor. Bilgilerde çelişki olacak mı diye bakıyorlar. Sonra rotanı değiştirtiyor, Suriye kıyılarına paralel gitmene izin vermiyor, illa da açıktan gelip limana 90 derece ile yaklaşmanı istiyor.







Bu gemiye de anladığım kadarıyla rotasını değiştirmesini ikaz etmişler, değiştirmeyince saldırmışlar. Bir seferinde Astod limanına girerken çıkan bir gemiye yok vermek için rotamızı çevirdik, hemen limandan bir hücumbot çıktı. Biz önce uyanamadık, meğer bizim için çıkmış. Yol vermek için döndük deyince geri döndüler.” dedi







“Peki siz kıyıya 100 mil kala, uluslararası sulardayken bilgi vermek zorunda mısınız?” diye sordum

“Uluslararası sular da sahipsiz değildir. Ülkeler bu suları da kendi aralarında paylaşmışlar, takip ediyorlar. Ama İsrail'den başka böyle 100 milde arayıp da sorgu sual eden ülke yok.” dedi

8 Mart 2010 Pazartesi

6. Filo





Bugün emekli bir subay mide ağrısı ile başvurdu.
"Midenize dokunacak bir şey yiyip içtiniz mi?" diye sordum
"8 Mart kadınlar günü için 68'lilerin yemeği vardı, orada rakıyı fazla kaçırmışım" dedi


"68 olaylarına katılmış mıydınız?" diye sordum
Gururla:
"Tabi Dolmabahçe'de Amerikalı askerleri denize döktük" dedi

"Siz o gün orada mıydınız? Nasıl oldu?" diye sordum
"Benim olaylardan haberim yoktu. Yeni göreve başlamıştım, izinliydim ordan geçiyordum. Numayişi görünce iştirak ettim. Ben de bizzat bir tane attım" dedi
"Kaç kişi atıldı? Dövüp de mi attınız, ittirerek mi?" dedim



"Çok değil yahu, 5-6 kişi. Filika ile geldiler, ilk çıkanları ittirerek attık. Bir kısmı da kendiliğinden atladı kalabalığı görünce. Filikadakiler denizdekileri alıp geri gittiler. Büyük kalabalık vardı, o sayede tutuklama filan olmadı, yoksa daha baştan hayatım kaymıştı" dedi.

Mide ağrısı için Talcid tb 3x1 çiğnenecek yazdım

2 Mart 2010 Salı

sendikacılık





Bugün göğüs ağrısı ile başvuran yaşlıca bir hastaya ne iş yaptığını sordum
“Emekli işçiyim” dedi
“Hangi işten emekli oldunuz?” diye sordum
“Sendikada çalışıyordum, eğitim uzmanıydım” dedi



“Sendikada çalışınca maaşı, SSK primini sendika mı ödüyor?” diye sordum
“Evet, o da bir işveren gibi işe alıyor, maaşını ödüyor” dedi
“Nasıl girdiniz sendikaya?” diye sordum
“İşçi olarak çalışıyordum. Normal işe girer gibi başvurdum. Sendika yöneticileri benimle görüşme yaptılar, beğendiler, işe aldılar” dedi
“Maaş nasıldı?” diye sordum


“Maaşlar çok iyiydi. Ben çalışırken öğretmen maaşının iki katını alıyordum. Sendika başkanı, genel sekreteri, örgütlenme yöneticisi gibi üst düzeydekiler benim 3-4 katımı alıyorlardı” dedi
“İşçiler kendilerini temsil edenlerin maaşlarının kendilerininkinden bu kadar yüksek olmasına itiraz etmiyorlar mıydı?” dedim


“Bizim işçimiz; aslında genelde halkımız biraz edilgen. Mesela bir genel kurulda Genel Başkana 10 bin lira faturasız harcama hakkı verilmesi tüzüğe konuldu. Hiç kimse kalkıp, söz alıp da bu adamın maaşı var, harcırahı var, neden bir de böyle bir kalemi koyuyoruz demedi” dedi


“Siz ne konuda eğitim veriyordunuz? Böyle edilgenlikten kurtulma, haklarını arama gibi konularda eğitim yaptınız mı?” diye sordum


“Biz daha çok politik konularda bilinçlendirme yapıyorduk. Toktamış Ateş, Emre Kongar gibi hocalarla her yeri dolaşıp toplantılar düzenliyorduk. Şimdi olsa mesela bu Ergenekon konusunda bir bilinçlendirme toplantısı yapardık” dedi



Göğsündeki ağrı için çektirdiğim EKG temiz çıkmasına karşın yılardır sigara içtiği için eforlu EKG'nin yararlı olacağını, ayrıca gırtlak ve akciğer kanseri açısından da gerekli filmleri çektirmesini, ve elbette ki sigarayı bırakmasını önerdim.


Fotografların tamamı Evren Özesen'in Tekel direnişini takip ettiği blogundan.

30 Aralık 2009 Çarşamba

doktor





Bugün daha önce de muayene ve sohbet ettiğim 90 yaşına yaklaşmış bir meslektaşım daha önceki
sohbetlerimizden benim kadar hoşlanmış olacak ki ilaçlarını yazdırırken
"Esas hikayemi anlatmayı unutmuşum" dedi
"Buyrun dinliyorum" dedim
"Güneydoğu'da bir ilçede çalışıyorduk. Yeni bir kaymakam geldi. Sanıyorum 1954 sayımıydı, bana nüfus sayımında görev yazılması talimatı vermiş. Benim işim değil ki, hasta çıkabilir, nitekim çıktı da.



Görevlendirme yazısını getiren hademeye 'Ben gitmiyorum, istiyorsa kendisi çıksın sayıma' dedim.
Bu kulağına gitmiş, yolda rastlaştık. Bana 'Sen böyle böyle demişsin, artık burada çalışamazsın, tayinini iste' dedi.
Ben de 'Daha neler, bal gibi çalışırım' dedim
Bana 'Bugünden itibaren benden çekeceğin var' dedi. Şuna bak, çocuk kavgası gibi.



Ertesi gün bir yazı yazmış, bundan sonra köylere giderken ondan izin almamı ihtaren bildiriyor. Bu ihtaren lafına ben çok alındım. Ne suçum var da beni ihtar ediyorsun. Oturdum vilayete bir yazı yazdım, 'Bu Kaymakam'ın akıl sağlığı bozuktur, derhal Elazığ Ruh Hastalıkları hastanesinde gözetim altına alınmazsa idari açıdan telafisi imkansız sonuçlar doğurabilir' diye. O zamanki Vali de İl Sağlık Müdürüyle çok yakın arkadaş, müdüre abi diyor. Önce ona sormuş, sonra Kaymakam'ı çağırtmış, 'Sen orda ne işler karışırdın' diye kızmış.




'Ya gidin sulh olun, ya da seni Elazığ'a göndereceğim'demiş.
Tabi siciline böyel birşey işlenince Kaymakamın Vali olması tehlikeye giriyor. İlçeye döndü, hademeyi göndermiş. Hademe 'Kayamakam bey seni isteeyo!' diye geldi.
'Ben artık onun yanına gitmem, kendisinde bir rahatsızlık hissediyorsa buyursun buraya gelsin' dedim




Biraz sonra çıktı geldi.
'Ya bu iş niye böyle oldu. Benim moralim bozuktu, hanım İstanbul'dan gelmemekte direniyor, ona canım sıkkın' falan dedi
Ben de 'Çağır, gelmezse boşanır buradan evlenirsin' dedim
Sonra bir daha sorun yaşamadık" dedi

İlaçlarını yazdıktan sonra her zamanki gibi kendisini elini öperek uğurladım.



Fotoğraflar LİFE dergisinden


*TÜM OKUYUCULARIMA SAĞLIKLI VE MUTLU BİR YIL DİLİYORUM

22 Aralık 2009 Salı

Antakya





Bugün 1924 Antakya doğumlu bir hasta kalp ilaçlarını yazdırmak için başvurdu.
Reçetesini yazarken 1938'deki Antakya'nın Türkiye'ye katıldığı oylamada orada olup olmadığını sordum.
"Oradaydım, ben de katıldım" dedi
"Yaşınız küçük değil miydi o zaman oy vermek için" dedim



"O dönemde Fransızlar vardı ve Suriye'ye katılmamızı istiyorlardı. Bu nedenle halkı Alevi-Sünni diye karıştırıyorlardı. Kavgalar çıktı, halbuki o zamana kadar bizim orda hiç kavga olmazdı. Ermenisi de Müslümanı da Hristiyanı da gül gibi geçinirdi. Sonra Birleşmiş Milletlerden komisyon geldi. Sırayla önce Suriye'ye katılmak isteyenler, sonra Türkiye'yi isteyenler yürüdü..." dedi



"Nasıl yani yoldan geçenleri mi saydılar?" dedim
"Hayır, saat tuttular! Vilayetin önünde 10 kişilik komisyon vardı. Herkes müzenin önünden Vilayete doğru kalabalık olarak yürüdü. Yürümeyen kalmadı, hatta köylerden geldiler, onları misafir ettik." dedi
"Ya bir grup yavaş yürürse..." dedim
Gülerek
"Öyle bir şey olmadı, normal monoton yürüdük. Zaten Türkiye'yi isteyenler çok daha fazlaydı, hemen anlaşıldı" dedi





"Fransızların size karşı davranışı nasıldı?" diye sordum
"Manda askeri nasıl davranacak, iyi davranırlardı bizi seçsinler diye. Yalnız biz her bayramda zafer takı yapardık, o zaman gelip yıkarlardı, biraz kavga dövüş olurdu. Bir de Adalı denen bir adam vardı, Müslüman olmasına rağmen Fransız mandasını istiyordu. Halk galeyana geldi bunun evini bastılar, linç edeceklerdi. O sırada bir Fransız tankı geldi. Ahali dağılmayınca kırmızı bayrak çekti..."



"Kırmızı bayrak ne anlama geliyor?" diye araya girdim
"Ateş edeceğini ihtar ediyor. Zaten sonra makineli ateşiyle o sırada duvarın üzerindeki üç genç vuruldu, üç şehit verdik. Tarih hiç yazmaz bunları" dedi
"Eğitim nasıldı?" diye sordum



"Ben ilkokula Mersin'de başladım. Yeni harflerle ilkokula başlayan ilk sınıf bizimkiydi. Annem babam harfleri hep beraber öğrendik. Ben gündüz , onlar akşamları aynı sınıflarda ders görüp, gece evde beraber çalışıyorduk. Sonra üçüncü sınıfa Hatay'da - O zaman Hatay denmiyor tabi; devam ettim, aradaki fark büyüktü, çok zorlandım. Biz İnkılap tarihi okuyoruz onlar Emevileri, bir tarafta Anadolu coğrafyası var öbürkünde Suriye. İlk sınıftan itibaren Fransızca öğretiyorlardı. İlkokulu bitiren , o zaman bakalorya denirdi; liseyi bitirmiş gibi oluyordu." dedi

Pullar önce bağımsızlığını ilan edip sonra Türkiye'ye katılan Hatay Devleti'ne ait.

23 Kasım 2009 Pazartesi

kamer genç



Bugün tahlil sonucu almak için gelen Tuncelili bir hastaya Kamer
Genç'in nasıl olup da seçilebildiğini sordum.
"E destekleyenleri var, Nazımiye ve Pülümür'de aşireti var " dedi.
"Tunceli'de aşiret düzeni olduğunu bilmiyordum" dedim
"Güneydoğudaki gibi ağalık şıhlık yoktur ama akrabalık bağı vardır"
dedi ve ekledi "sadece oralardan değil, tüm ilçelerden oy almıştır,
kaç dönemdir milletvekili, pek çok kişiye yardım etti, onlar da
diyetlerini ödüyorlar"

"Ne gibi yardımlar yaptı?"diye sordum.
"Tunceli'de SSK yoktu, hastaneye Elazığ'a gidiyorduk, onu açtırdı.
Bütün kamu kurumlarına işçi memur alınacağı zaman Kamer Genç listesi
gelirdi, o listedekiler alınırdı" dedi.
"Siz nasıl buluyorsunuz tekrar milletvekili seçilmesini?" diye sordum.
"Pek uygun olmadı Tunceli'ye" dedi.

6 Ağustos 2009 Perşembe

AB




Bugün soğuk algınlığı yakınması ile başvuran, Almanya'dan gelmiş bir işçiye
"Hangi yolla geldiniz?" diye sırdum
"Kara yolu ile Kapıkule'den geldik. Bu sefer çok rahat oldu. Avrupa Birliğine girmek Bulgaristan'a çok yaramış.

Geçen yıl kapıdaki gümrükçü "Komşu bahşiş" dedi, vermedim.
Gümrükçü "Komşu hızlı olsun, koy pasaportun arasına birşeyler" dedi.
Vermem deyince bagajları gösterip silah dedi, esrar dedi. Buyur ara dedim, elini salladı bıraktı geçtim, ama çok eziyet oluyordu.



Bu sene herkes işini yaptı, tek rüşvet isteği olmadı.

Zaten kapıda her yere kocaman Türkçe ilanlar asmışlar: 'Eğer sizden birşey isteyen olursa bu numarayı arayın' diye" dedi.

Soğuk algınlığı için Parasetamol tablet 3x1 yazdım.